Yaklaşık 300 bin yıl önce başlayan türümüzün tarihinin büyük bölümünde, gezegenimizin yalnızca küçük kısımlarında hayatta kalabildik. Tarih boyunca pek çok yerleşim; çevresel baskılar ve birbiriyle bağlantılı siyasi sorunlar nedeniyle başarısız oldu.

İnsanlığın son 10 bin yılda gelişmesi; insanlık tarihi ve iklimin, nispeten istikrarlı hava koşulları sağlayan ve tahıl ekimini mümkün kılan sıcaklıklara yerleşmesi sayesinde mümkün oldu. Bu, bize şehirler inşa etmemize, ticaret yapmamıza, vergi ödememize ve kanunlar yapmamıza olanak sağladı. Bu da, düşüncelerimizi ve yazılı tarihimizi kaydetmemizin temelini attı. Bu gelişmeler, insanlığın hayatta kalmasının özünde, doğal çevreye nasıl davrandığıyla bağlantılı olduğu anlayışının ilk kanıtıdır.

Kültürler, İnsanlık Tarihi ve İklim

İklim değişikliklerinin zamanlaması arkeolojik veriler ile karşılaştırıldığında pek çok dikkate değer tesadüf bulunmuştur. Daha nemli bir iklime doğru ani değişimle aynı anda birçok büyük Orta Taş Devri endüstrisinin birbirine sıkı sıkıya bağlı kaldığı görülmüştür. Benzer şekilde, endüstrilerin ortadan kalkması, daha sonra daha kuru koşullara geçiş ile örtüşüyor gibi görünmektedir.

Örneğin, yaklaşık 78.000 yıl önce yağışlı koşulların olduğu bir dönemde ortaya çıkan Still Bay kültürü, Afrika’daki en gelişmiş Orta Taş Devri gruplarından biriydi. Arkeolojik kayıtlar, grupların dikkatle işlenmiş taş uçları ve sembolik desenlerle kazınmış kaya parçaları da dahil olmak üzere farklı aletler kullandığını ortaya çıkardı. Ancak bu kültürün kanıtları yaklaşık 71.000 yıl önce, daha kuru koşulların ortaya çıkmasıyla aniden ortadan kayboldu.

Yeni bir kültürün ortaya çıkması için bir 7000 yıl daha geçmesi ve kuzey yarımkürede daha yağışlı koşulları geri getirecek bir soğuk olay yaşanması gerekti. Bu yeni kültür, muhtemelen ok ucu olarak kullanılan bıçakları içeren, oldukça farklı, daha gelişmiş bir araç setini de beraberinde getirdi. İklim değişikliği ile kültürel yenilik arasındaki benzerlik, nüfus artışının daha fazla insan etkileşimine ve ardından hızlı kültürel ilerlemeye yol açtığı görüşünü desteklemektedir.

İmparatorlukların yükselişi, çöküşü ve iklim

3000 yıl öncesine dayanan bir Sanskritçe metin olan “Yajur Veda”, doğayla tam bir uyum içinde yaşayın’ diye tavsiye eder. Ancak daha çarpıcı olanı, iklim koşullarının insanın çabalarına nasıl yardımcı olduğunu veya engellediğini nasıl gösterdiğidir. Örneğin, Roma İmparatorluğu’nun genişlemesinin ilk 300 yılı, “alışılmadık derecede düşük volkanik aktivite seviyeleri, az sayıda aşırı hava olayı ve öngörülebilir iklim modelleri dönemidir.

Bu aynı zamanda, insan yerleşimlerinin genişlediği Orta Amerika’daki Teotihuacan Vadisi’nde istikrarın yaşandığı bir dönemdi. Ancak MS 500 civarında havalar soğuduğunda ve mahsuller tükendiğinde, istikrarlı imparatorlukların başı da hızla derde girmeye başladı. Bu, imparatorlukların yükselişi ve düşüşünün tamamen iklim koşulları ile ilgili olduğu anlamına gelmiyor. Ancak çoklu mahsul kıtlığının, sellerin veya uzun kuraklıkların zaten eşitsiz sistemler üzerinde ek bir stres yarattığını gösteriyor.

İnsanlığın unuttuğu bir ders

İklim, çevre ve hava koşullarının insanlık tarihinin gidişatını etkilemedeki önemini net bir şekilde gösteren daha farklı örnekler de gösterilebilir. Tüm bu örnekler bizi, güvencesiz hayatta kalmalarının çevreleriyle ilişkilerini yönetmeye bağlı olduğunu bilen binlerce yıl önceki atalarımızın konumuna başarılı bir şekilde geri döndürecektir. Ve bu, insanların unutmuş gibi göründüğü bir dersti.

Ancak, her şeyin küle dönüşmesi için, insan hafızasından silinmiş olabilecek ama gezegenin ömrü boyunca oldukça yaygın olan türden tek bir büyük doğal afet yeterlidir. Ve bugün büyük değişiklik, insanlığı yok edebilecek felaket, ne yazık ki artık biziz.

Önümüzdeki Yıllarda Neler Olacak?

Araştırmalar, mevcut gerçekliğin, CO2 emisyonlarının 2040 yılına kadar artmaya devam edeceğini gösteriyor. Bunun nedeni büyük ölçüde Çin, Rusya ve Kanada’nın mevcut enerji politikalarıdır; bu politikalar değişmezse küresel ısınmayı bu yüzyılın sonuna kadar 5 derecenin üzerine çıkaracaktır.

Örneğin 4 derecede omurgalıların %44’ü coğrafi yayılım alanlarının yarısını, bitkiler ve böcekler de 3’te 2’sinden fazlasını kaybeder. Küresel tahıl verimi önemli ölçüde düşer, dünya ekonomisi %30 daralır.

Belli bir noktadan sonra, belki de 20 yıldan daha az bir süre sonra; geri dönülemez biçimde kendi kendini sürdüren veya kontrolden çıkan küresel ısınmaya veya Ulusal Bilimler Akademisi Bildirileri makalesinde “Sera Dünyası” olarak adlandırılan şeye doğru yönelmiş olacağız.” Kaynak: BBC.COM

Örneğin, azalan buz örtüsü ile giderek daha az güneş ışığı yansıtılacak, güneş radyasyonu daha fazla emilecek ve daha yüksek yüzey sıcaklıkları olacak ve bunları takip eden çok çeşitli tehditler olacak. Deniz yataklarının ısınması, permafrostun erimesi metanın hapsolmasına neden olur. Son derece güçlü bir sera gazı olan bu gazın atmosfere kaçması; artan yağışların sera gazlarının toprak tarafından emilimini azaltması ve Grönland buzundaki azalmalar Körfez Akıntısı okyanus akıntılarını değiştirerek güney yarımkürede buz erimesini hızlandırabilir.

Mevcut sera gazı emisyon oranının devam etmesi, sıcaklıkların 2040 yılına kadar sanayi öncesi seviyelerin 1.5 derece üzerine çıkacağını gösteriyor. Bunun önlenmesi için, sera gazı kirliliğinin 2010’a göre %45 oranında azaltılması gerekiyor. Ayrıca, şu anda elektrik üretiminin %40’ını oluşturan kömür kullanımının neredeyse %1’e düşmesi gerekiyor.

İlginizi Çekebilir

İklim Krizi, Sürdürülebilir Enerji ve Küresel Enerji Dönüşümünün Geleceği

155 Milyon Yıldır Kayıp Kıta “Argoland” Bulundu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir